8 Mart 2014 Cumartesi

Expressionism(Dışavurumculuk )

Yirminci yüzyılın başlarında ortaya çıkan expressionism akımının, Türkçe karşılığı olan dışavurumculuk, duygu ve düşüncelerin hiçbir etki ve tesir altında kalmaksızın dışa vurulması olarak tanımlanabilir.
Dışavurumculuk, hayatta var olan çirkinlikleri, güzelmiş gibi gösteren sanat anlayışının, insanları kandırmak olduğunu savunur ve bu durumu kesinlikle reddeder. Dışavurumculuk, hayatta bulunan gerçeklerin sadece güzel yanlarının olmadığını, çirkin taraflarının da var olduğunu ve anlatılması gerekliliğini savunur. Hayatın tozpembe olarak anlatılmasına karşıdır. Dışavurumculuk, seçtiği yöntemlerin temeli bakımından romantizm akımına benzer, ancak aslında bu akımdan oldukça farklıdır. Bu akımda, dış dünyada var olan gerçeklerin, iç dünyanın süzgecinden geçirilerek aktarılması temel amaçtır. Doğal olanı doğal ve olağan olarak anlatılmalıdır anlayışı, 1900’ lü yıllarda ortaya çıkan ekonomik kriz ve paralelinde gelişen savaşlar doğrultusunda, insanlara gösterilmek istenen gerçek dışı dünyaya karşı çıkmış bir akımdır. En başta Freud’ un karşı çıktığı bu akımı, müzikte G. Mahler, Schönberg gibi besteciler müziğe aktarmışlardır.
Dışavurumculuk müziğinde, a tonal yapı, gerginliğin ve hüznün ne zaman geleceği gibi durumların kestirilememesi, önem arz etmektedir. Dışavurumculukta, belirli kurallara bağlı kalarak anlatılmak istenenin yumuşatarak verilme çabası yoktur. Aksine anlatılanın gerçekliği için, bu kurallardan uzak durularak, iç dünyanın gerçekliği anlatılmak istenmektedir.
Resim sanatında da şiddetin, gerçekliğin ve gerilimin temelinde de, dışavurumculuk akımı bulunmaktadır. Soyut resimlerin yoğunlukta kullanıldığı bu akımda, iç dünyanın, gerçekliğini anlatma ihtiyacı, renklerle sağlanmaktadır.
Temeli insani değerlere dayalı olan akım, ruhbilimciler, yazarlar, felsefeciler, ressamlar, besteciler gibi aydınların, dünyadaki doğruları anlatma biçimi olarak sığındıkları yöntemdir.
http://www.bilgiustam.com/disavurumculuk-nedir/

Dışavurumcu resim


Edvard Munch'un Çığlık tablosu
Bozulmuş çizgiler, şekiller ve abartılı renklerle sanatçının duygusal dünyasını aktarmayı hedefler. 19. yüzyıl gerçekçilik ve idealizmine karşıt anti-natüralist öznelliğe sahip bir bakış açısı içerir.
Edward Munch'un Çığlık adlı tablosu, bunun belirgin bir örneğidir.
Ekspresyonist bir sanat eserini yorumlarken çizgilerin, renklerin kullanımına dikkat edilmelidir. Sivri keskin çizgiler, kırmızı ve tonları öfkeyi ön plana çıkarırken, dairesel oluşumlar, mavi ve tonları daha çok sakinliği vurgular.
Die Brücke (Köprü) 1905-1912 Dresden- Kirchner,E.Nolde,Mueller, Rottluf, E.Heckel Der Blaue Reiter (Mavi Süvari) Münih- F. Marc, Mache, Kandinsky, Jawlensky, P.Klee
Önemli dışavurumcu ressamlar arasında Edward MunchKirchnerJames Ensor ve Oscar Kokoschka sayılabilir. Edward Munch, Ensor ve Kokoschka, Ekspresyonist Öncüler Olarak Geçmektedir kaynaklarda.

Dışavurumcu mimari


Potsdam, Almanya'da "Einsteinturm"
1910 ve 1930 yılları arasında özellikle Almanya'da etkisini gösteren ekspresyonist mimari, bu anlamda da Bauhaus okuluyla paralleklikler taşır.
Bunun yanında kendine özgü dinamiklerini de belirler. 90 derecelik açıyı ortadan kaldırmak temel teknik olarak düşünülürken, işlevselliği formla bütünleştirme amacı, alışılmamış formların ve yeni malzemelerin kullanılmasıyla ifadeci mimarlık anlayışının kendine özgü dinamiklerini oluşturur. Bireysel ve dolayısıyla duygusal tasarım anlayışı, ekspresyonist mimarlığın felsefesidir.
Bruno Taut'un 1914de Köln'deki "Werkbund Sergisi" için hazırladığı "Cam Pavyon" ve Erich Mendelsohn'un 1921'de bitirilmiş olan Potsdam'da bulunan "Einstein Kulesi" ve Hans Poelzig]'in tiyatro direktoru Max Reinhardt icin hazirladigi Berlin'deki "Grosse Schauspielhaus" tiyatrosu ic dekorasyonu ekspresyonist mimarlığın onemli ornekleri olarak bildirilir. Bauhaus okulunun kurucusu Gropius, ekspresyonist mimarlığın erken döneminin temsilcisi konumundadır.
1933 yılında nazi yönetiminin Almanya'da başa geçmesinden 5 yıl sonra ekspresyonist sanat yok olmuştur. İkinci dünya savaşından sonra ise brütal bir anlayışla etkinliğini yeniden göstermiştir. Çoğu ekspresyonist sanatçının kaybedilen savaşta yer almasıyla oluşan stres yüklü duygulanımları da dışavurumculuğu doğuran bir faktör olmuştur.
1960'larda yapılan Sydney Opera Binası ise, postmodern ifadeciliğin en önemli yapıtları arasında gösterilir. Dışavurumculuk, kübistminimalist ya da fütüristanlayışlarla da özdeşleşerek temel bir sanatsal ifade olarak canlılığını sürdürür.
(Wikipedia)

**Yeni İnsan dergisinin 26. Sayısında Yiğit Tuncay, bu akım hakkında şöyle bir yorum yapar: 

“İnsanın gerçeklikten soyutlanmış, edilgen ve çaresizliğini yansıtan türden edebiyat eserlerinin yazıldığı bir dönemdir bu. Erotizmin, bunalımın, hastalığın, ölümün ve gerçekliğin yerine hayal dünyasının ağır bastığı soyutlamalarla kendini anlatmaya çalışan sanatçıların çokluğu kaçınılmaz olmuştur. Bunların yanı sıra, politize olmuş, kralı, militarizmi ve burjuvaları eleştiren anarşist fikirler de edebiyata girmeye başlamışlardır.”


Alvar-Cawen-kor-muzisyen
Franz-Marc-ormanda-geyik

Edvard Munch
Edvard Munch (IPA: [ˈɛdvɑʈ muŋk]) (12 Aralık 1863 - 23 Ocak 1944) özellikle Çığlık isimli tablosuyla tanınmış Norveçli ekspresyonist ressamdır.
Ruhsal ve duygusal konuları işlediği resimleriyle tanındı. Alman dışavurumculuk akımının gelişmesine önemli katkıları oldu. Başlangıçta resimlerinde egemen olan içe dönük ve karamsar havanın yerini, yaşamının son yıllarına doğru yaşama sevinci almıştır.
Hayatın Frizleri adlı serinin bir parçası olan Çığlık (1893; ilk adı ile Umutsuzluk), tablosunda Munch hayat, aşk, korku, ölüm ve melankoli gibi öğeleri işledi. Diğer pek çok eserinde olduğu gibi bunun da birçok versiyonunu yaptı. 1994 ve 2004 Yıllarında iki versiyon çalındı, her ikisi de tekrar bulunmuştur.2012 yılının Mayıs ayında Çığlık tablosu 119.9 milyon dolara satılarak, açık arttırma yoluyla satılan en pahalı sanat eseri olarak tarihe geçti.
http://www.edvard-munch.com/index1.htm 

Edvard Munch Hasta Odası


World Film History — Week 3: German Expressionism FTW

LES NABİS

Félix VallottonThe Mistress and the Servant, 1896
Fransa’da ortaya çıkan post empresyonist ve illüstratörler grubu tarafından ortaya çıkmıştır.Bugünkü grafik sanat üzerinde çok kuvvetli etkileri olmuştur.Art nouveau ile parallellik taşıyan bir biçimi vardır ve sembolizmi çıkış noktası olarak alırlar.Paul Sérusier  tarafindan kurulmustur.Edouard Vuillard, Félix Vallotton ve Pierre Bonnard grubun diger bir kac üyesidir.Nabi İbranice’de peygamber,elçi (prophet) demektir


Apple Tree with Red Fruit.” Ranson (1864 – 1909)
Félix Edouard Vallotton
Félix Edouard Vallotton(1865-1925), 28 Aralık 1865 tarihinde, İsviçre’nin Lozan şehrinde, orta halli bir ailenin çocuğu olarak doğdu. On yedi yaşında iken,  Julian Akedemisi’ne girmek üzere Paris’e geldi,Julian Akedemisi’ne devam etti.1885′te  resimleri Salon des Artistes Français sergilendi. Daha sonra  iç mekan çalışmalarına döndü. Sanatsal kariyerinin özgün dönemi başladı. Vallotton resimlerinde geliştirdiği teknikle bu dönemde,her ayrıntıyı dikkatle ve pürüzsüz bir tuval yüzeyi oluşturarak,küçük  hassas fırça vuruşu ile çalıştı. Bu nedenle, 1920 kökenli  Neue Sachlichkeit (“yeni nesnellik”) hareketinin, habercilerinden biri olarak kabul edilir.Vallotton 1897 yılından sonra gravür çalıştı. Çok sayıda  gravür,taşbaskı,çinkobaskı,kitap ve dergi resimleri yaptı.
1893 yılında Vallotton,Société des Artistes Français’de yaptığı resimlerini sergilendi.Salon des Indépendants’ta sergilediği Bathing on a Summer Evening( Bir Yaz Akşamında Yıkananlar) muhafazakar eleştirmenler tarafından beğinilmedi. Aynı zamanda Gallery Art Nouveau’ya eserlerini gönderdi. Bu süre içinde Vallotton, Nabilerin  sergilerine de katıldı. 1899 yılında Bernheim ailesinden bir kızla evliliğinden sonra 1900′de Fransız vatandaşlığı  verildi.
Münih’te yayınlanan Jugend ve İngilterede yayınlanan  Chap-Book dergilerinde hakkında makaleler yayınladı. İsviçre kamuoyunda 1910 yılından sonra  tanınmaya başlandı.1913 yılında kolektör G. Haasen daveti üzerine Rusya’yı ziyaret etti.
Birinci Dünya Savaşı sırasında savaş karşıtı resimler yaptı(Verdun) .Son dönemlerinde  popülaritesinde belirgin bir düşüş olmasına rağmen 1920′li yıllarda resimleri sürekli, Salon d’Automne sergilendi.
Sanatçı, Aralık 29, 1925 yılında Paris’te öldü.
Resim, çizim ve heykel alanında yaptığı çalışmalar dışında, Vallotton üç roman ve bir dizi yazdı. Vallotton’un resimli otobiyografik romanı La Vie Meurtrière (Ölümcül Hayat), 1930 yılında yayımandı.
p://www.tarihnotlari.com/felix-vallotton/http://www.tarihnotlari.com/felix-vallotton/http://www.tarihnotlari.com/felix-va
Lady at the Piano. 1904
Naked Women Playing Checkers – 1897.

http://www.tarihnotlari.com/felix-vallotton/

Les Nabis: When Paintings Were Inspired By Photography

SEMBOLİZM

  Paul Gauguin'in Tahiti'li Kadınlar tablosu 
Simgecilik olarak da adlandırılan bir edebi akım.
19. yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkmış ve 20. yüzyıl edebiyatını önemli ölçüde etkilemiştir. Bireyin duygusal yaşantısını dolaysız bir anlatım yerine simgelerle yüklü ve örtük bir dille anlatmayı amaçlar.
Sembolizm, geleneksel Fransız şiirini hem teknik hem de tema açısından belirl)eyen katı kurallara bir tepki olarak başladı. Sembolistler, şiiri açıklayıcı işlevinden ve kalıplaşmış bir hitabetten kurtarmayı, şiirle insanın yaşantısındaki anlık ve geçici duyguları betimlemeyi amaçladı. Sembolistler, dile getirilmesi güç sezgi ve izlenimleri canlandırmaya, şairin ruhsal durumunu ve gerçekliğin belirsiz ve karmaşık birliğini dolaylı biçimde yansıtacak özgür ve kişisel eğretileme ve imgeler aracılığıyla varoluşun gizemini aktarmaya çalıştılar.
http://www.edebiyadvesanatakademisi.com
Sembolist şiirin başlıca temsilcileri Charles Baudelaire’in şiir ve görüşlerinden fazlaca etkilenen Fransız Stephane MallarmePaul Verlaine ve Arthur Rimbaud’dur.
Sembolik yazarlar arasında Jules LaforgueHenry de RegnierRene GhilGustave Kahn, Belçikalı Émile Verhaeren, ABD’li Stuart Merrill ve Francis Viele Griffin sayılabilir.
(http://tr.wikipedia.org/wiki/Sembolizm_(sanat)

 William Blake, Adem ile Havva, Habil’in Cesedini Buluyor, 1825

Arnold Böcklin
(16 Ekim 1827, Basel - 16 Ocak 1901, San Domenico), İsviçreli ressam, heykeltıraş, süsleme sanatçısı ve grafist.1845 ila 1857 yıllarında Düsseldorf'ta Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenim gördü. Daha sonra İsviçre, Hollanda ve Fransa'ya bir çalışma gezisine çıktı. 1850 ila 1857 yıllarında Roma'da kaldı. 1860'tan 1862'ye kadar Weimar'da Güzel Sanatlar Akademisi'nde hocalık yaptı.Böcklin; romantizm akımından etkilenen bir sembolisttir. Eserlerinde mitolojik konuları işler. Max ErnstSalva8dor Dalí ve Giorgio de Chirico gibigerçeküstücü ressamları etkilemiştir.(Wikipedia)

Arnold Boecklin - Island of the Dead

YENİ İZLENİMCİLİK (NEO EMPRESYONİZM)

Resim yüzeyini küçük fırça darbeleriyle oluşturulan renk noktacıklarıyla düzenleme anlayışı, izlenimciliğin bir sonraki aşaması olarak değerlendirilmiştir. Bu anlayışa bağlı sanatçılar kontur ve çizgisel öğeler kullanmayıp, sayısız renk lekeleriyle çalıştıklarından, Yeni izlenimcilik karşılığı olarak Noktacılık (Puantilizm). Ing. point: nokta) terimi de kullanılmıştır. Yine aynı anlamda Divizyonizm (ing. division: bölme, ayırma) sözcüğünü kullananlarda da rastlan makla birlikte, boyanın sürülme yöntemini anlatan bu terim resim tekniğine ilişkindir. Bu teknik, Yeni izlenimciliğin temelini oluşturmuştur. Georges Seurat ve Paul Signac başta olmak üzere Yeni izlenimciler, ışığın ye rengin bilimsel optik ilkelere göre ayrıştırılmasınl gerektiğini, oysa izlenimcilerin doğayı renk ve ışığın 
Georges Seurat (1859–1891)Heilbrunn Timeline of Art History

Paul Signac Hayatı

Orta halli bir ailenin oğlu olan Paul Signac, 1 Kasım 1863 tarihinde, Paris’te doğdu. Babasının bir kürkçü dükkanı vardı ve Pigalle yakınlarında Frochot Avenü’de oturmaktaydılar. Çocukluğu, Montmartre’da geçti.
Sanatla ilgili düşünce ve eğilimleri, kendi kuşağının gençlerini kapsayan natüralist bir çizgide gelişti. Bu yüzden tutku ve sevgisi empresyonistlere yöneldi. 1883 yılında, «Prix de Rome» Bin’in atölyesine devam etmesine rağmen, asıl öğrenimim, Monet ve arkadaşlarının eserleriyle yaptı.
1884′te «Bağımsız Sanatkarlar» grubunun sergisine katıldı ve burada Seurat ile tanıştı. Giderek iki arkadaşın, yeni bir renk tekniği uygulaması ile ilgili çalışmalarına Pissarro da katılarak, onlarla 1886′da, empresyonistlerin son sergisini açtı.
Signac, daha sonraları, sembolist gruplarla bilhassa tenkitçi Fénéon ile bağlantı kurmaya başladı, bilimci Charles Henry’nin teorileriyle ilgilendi. «Le cri du penple», «Art en Critique», La Cravache» gibi bazı gazetelere eleştiriler yazdı. 1882 – 90 yılları arasında da resimde en başarılı eserlerini verdi.
Ne Seurat’nin genç yaşta ölümü (1891), ne de Pissrro’nun inançsızlığı, Signac’ı bölücü (divizyonist) doktrine duyduğu sevgiden ayıramadı. «Neoempresyonizm» adını verdiği, akımın liderliğini eline aldı ve grubuna Cross, Luce, Debois, Pillet, Angrand, Van Rysselberghe gibi isimleri topladı. 1899′da «Delacroix’dan empresyonizme» adlı bir belge yayınladı. Resmin yanı sıra, en büyük tutkusu denizcilikti. Otuzdan fazla gemisi vardı. 1883′ten beri, bütün yaz aylarını, Atlantik kıyılarında geçirmişti. 1887′de Collioure’u, 1892′de Saint-Tropez’nin güzelliklerini keşfeden O idi. Nitekim 1893′de Saint Tropez’de bir ev satın alarak burayı sayısız arkadaşlarına tahsis etti.
1890′dan sonra, dış ülkelere yaptığı geziler arttı. 1904′te Venedik’e, 1907′de İstanbul’a gitti ve oralarda tablolar yaptı. 1908′de «Bağımsızlar Grubu»nun Başkanı oldu.
Yirmialtı yıl bu görevde kaldı ve 15 Ağustos 1935 tarihinde Paris’te öldü.
Neo-empresyonizmin veya «bölücülüğün» divizyonizmin öncülerinden olan Signac’ın amacı renk ve ışığı en üstün biçimde elde edebilmek olmuştur. 1882-84 yılları arasındaki ilk eserlerinde, Monet, Pissarro ve Renoir’ın etkileri görülmektedir, ancak en çok eğildiği ayrıntı, «ışık»tır. Giderek, bilimsel çalışmalarının bütün amacını, daha iyi bir parlaklık ve aydınlık elde etmeye çevirmişti. Eserlerinde değişik renk uygulaması yapmaktaydı: Biri eşyanın kendi rengi, İkincisi eşyaya vuran ışığın rengi (genellikle bu, güneş ışığının tonlarıdır), diğeri ise çevredeki eşyadan yansıyan renklerdir. Bütün bunları, eşya arasındaki denge ve orantı tamamlamaktaydı.
Duyguları iletmek için kullandığı hatlar da çeşitlidir. Yatay çizgiler durgunluk, yukarı uzananlar neşe, aşağı dönükler ise hüznü yansıtmaktadır. Aradaki diğer hatlar, bütün karışık duyguların yorumudur.
Yaptığı manzaralarda, içinde bulunduğu tutum «görüntüyü tümüyle belirlemek ve ilettiği duyguyu ölümsüzleştirmektedir».
1895 yılından sonra tekniğini değiştirerek uzun fırça darbelerine yöneldi, daha yumuşak bir stili benimsedi. Signac’ın resim sanatında bıraktığı iz, köklü bir devrim gücünde olmasa bile, geçmişten kopup, yepyeni bir renk tutkusunun benimsenmesini sağlayarak bunu devan ettiren birçok usta ressama öncülük etmesi yönünden, çok büyük önem taşımaktadır.


1.Resim
 Paul Signac: Sunday,(Pazar) 1888-1890
2.Resim
Paul Signac: Breakfast(Kahvaltı), 1886-1887
3.resim
Women at the Well 1892 Musée d'Orsay at Paris
4.Resim
Portrait of M. Félix Fénéon in 1890

Google Görseller



5 Mart 2014 Çarşamba

İmpressionism(İzlenimcilik)


İzlenimcilik veya empresyonizm, 19. yüzyılda Fransa'da ortaya çıkan ve bütün sanat dallarını, özellikle resmi etkileyen akım. Doğadaki unsurların kişinin içinde oluşturduğu izlenimleri, duygusal izleri yansıtmayı hedefler. Bu akım içerisinde yer alan sanatçılar, doğayı objektif bir gerçek olarak değil, kendilerinde yarattığı izlenimi resme (veya edebi esere) aktarırlar.
Resimde izlenimcilik, özellikle ışık ve renkten kaynaklanan görsel izlenimleri yansıtmayı hedefler. Resmedilen nesnelere veya olaydan çok günün belirli bir zamanına özgü ışığın sanatçı üzerinde yarattığı izlenimlere önem verilir. Akımın öncüleri Claude Monet ve Camille Pissarro'dur.
İzlenimcilere göre sanatçı doğrudan doğruya gerçeği değil, gördüklerinin kendisinde uyandırdığı duygu ve düşünceleri esas almalı, gerçekçiliği ve nesnelliği ikinci plana atarak, kişisel yorumu ön plana çıkarmalıdır.
İzlenimcilikte, yorumlar ve izlenimler, sanatçıdan sanatçıya değiştiği ve her sanatçı eserinde kendinde oluşan duyguyu ve izlenimi anlatacağı için, meydana getirilen edebî eser, yazarın veya şairin kişiliğine dair izler taşır. Bu akıma mensup sanatçılar genellikle hayale ve soyut betimlemelere yer verirler ve kendilerini dış dünyanın etkilerinden uzak tutarlar. Onlara göre dış alemdeki varlık ve nesneler göründükleri gibi değil, hayal güçlerinde canlandırdıkları gibidir. Bu sebepten dolayı da gerçeği göründüğü gibi ele almayıp duygusal yönlendirmelerin eşliğinde eserlerine işlemişlerdir.(wikipedia)
      

İzlenimciliğin özellikleri
  • Akımın en önemli özelliği bir izlenimin uyardığı duy *Bu akımın yazarı, doğrudan doğruya gördüğü gerçeği değil de, gördüklerinin ve islediklerinin kendisi üzerinde bıraktığı izlenimi ve duyumu esas alır
  • Daha çok edebiyatta ve resimde gelişmiştir.
  • Dış aleme, ondaki varlıklara ve nesnelere karşı ilgisizdirler.
  • Edebiyatta, resimde, müzikte okuyucunun, seyircinin, dinleyicinin eserle karşı karşıya gelir gelmez edineceği izlenim bu akımın tatlı, yumuşak, kucaklayıcı, canlı teması olmuştur.
  • Empresyonist sanatçının anlattığı dış dünya değil, dış dünyadaki varlıkların hayâle bürünmüş izlenimleridir.
  • Empresyonistler, etkici ve duygucudurlar. Zaten empresyon, etki - duygu anlamındadır.
  • Empresyonizm, esas olarak ve her şeyden önce özgürlüğün simgesidir, sembolüdür.
  • Hayale ve soyut betimlemelere yer verilmiştir.
  • Her şey sanatçının duyumuna bağlı olarak anlatılır.
  • Objenin kişi üzerindeki izlenimleri önemli olduğu için realizmin karşıtıdır.
  • Sanatçılar eserlerinde kendi iç dünyalarını dile getirmişlerdir.
Müzikte Temsilcileri: M.Ravel, C.Debussy, J.A.Carpenter, O.Respighi, C.T.Griffes, I.Albéniz, P.Dukas
Edebiyatta Temsilcileri: Rilke, Arthur Rimbauld, James Jayce
Türk Edebiyatındaki temsilcileri: Ahmet Haşim, Cenap Şahabettin




 Claude Monet – The Cliff at Étretat after the Storm – 1885--->
Empresyonist (İzlenimci) Sanatçılar                                       
Frédéric Bazille (1841–1870)
Gustave Caillebotte (1848–1894)
Mary Cassatt (1844–1926)
Paul Cézanne (1839–1906)
Edgar Degas (1834–1917)
Armand Guillaumin (1841–1927)
Édouard Manet (1832–1883)
Claude Monet (1840–1926)
Berthe Morisot (1841–1895)
Camille Pissarro (1830–1903)
Pierre-Auguste Renoir (1841–1919)
1839–1899)




CLAUDE MONET 

Claude Monet portresi - resmiDünyaca ünlü Fransız bir ressamdır. 14 Kasım 1840 yılında Paris’te doğmuş 5 Aralık 1926 tarihinde Fransa Giverny’de 86 yaşında iken hayata gözlerini yummuştur. Oscar-Claude Monet veya Claude Oscar Monet olarak da bilinmektedir. Empresyonizm (İzlenimcilik) akımının kurucularındandır.
Resim öğreniminden sonra bir süre geleneklere uygun resimler yaptı. 1874′te arkadaşları ile birlikte bir sergi açtı. Resmi sergilerden kovulan eserleri halkın karşısına çıkardılar. Monet’nin meşhur «Impression, Soleil Levant» (İzlenim, Doğan Güneş) adlı tablosu da bu aradaydı. Resimde mavi sisler arasında turuncu bir güneş lekesiyle onun sudaki hafif yansımasından başka hemen hemen hiçbir şey yoktu. Halk bu resimleri alaya aldı bu arada komedyen Leroy bu resimden «impressioniste» (empresyonist) diye bahsetti. Bu da genç ressamlara ad olup kaldı.
Bundan sonra Claude Monet sadece manzara resimleri yaptı. Durgun, sessiz bir ömür sürdü. İçinden geldikçe çalıştı. Rouen Kilisesi’ne dair seri halindeki eserleri buna örnektir. Yaşlılığında eserlerinin para getirdiğini müzelerce kapışıldığını da gördü. Son günlerinde gözleri iyice görmez olmuştu.
Monet’nin eserleri New York Metropolitan Museum, Modern Art Museum, British Museum, National Gallery, Louvre müzesi gibi dünyanın belli başlı müzelerinin en değerli hazineleri arasındadır. Saydam renklere, derin bir gökyüzüne, günün saatlerine göre değişen zamana önem vermiştir.
Aşağıda Paris’de yer alan “Musée Marmottan Monet” müzesinde ki meşhur “İzlenim : Gün Doğumu” tablosu yer almaktadır. Tablo Claude Monet tarafından 1872 yılında yapılmıştır.(http://www.nkfu.com/claude-monet-kimdir/)
Monet, 1876'da Ernest and Alice Hoschedé çifti ile tanıştı. İş adamı ve koleksiyoner Ernest Hoschedé, evi için dekoratif paneller sipariş etmişti. 1877'de iflas etmesi, empresyonist sanatçılar için ama özellikle Monet için büyük bir darbeydi. Vétheuil'de bir Ernest ve Alice Hoschedé çiftinin evine yazboyu beraber kalmak üzere Monet ve hasta eşi Camille çocuklarıyla beraber yerleşti ancak orada uzun süre kaldılar. Ernest Hoschedé zamanının büyük bölümünü Paris'te geçiriyordu. 1878'de Belçika'ya kaçtı.
Claude ve Camille'in ikinci çocukları Michael, 17 Mart 1878'de doğmuştu. Doğum ile iyice zayıf düşen Madame Monet 5 Eylül 1879'da tüberküloz sebebiyle öldü. Monet, onu ölüm yatağında resmetti. Camille'in ölümünden sonra Monet, Alice ile Vétheuil'de yaşamaya devam etti. Alice, kendi altı çocuğuyla birlikte Monet'in çocukları Jean ve Michael'e bakmaktaydı. 1891'de eşi Ernest'in ölümünden sonra Monet ile evlenmeyi kabul etti. 1892 yılının Temmuz ayında evlendiler.
Camille'in ölümünden sonra yas içindeki Monet, bir daha asla yoksulluk batağına düşmeme kararını vermişti ve en güzel eserlerini yaratmak üzere çaba harcamaya başladı. 1883-1908 yılları arasında, Akdeniz'i dolaştı ve pek çok doğa resmi yaptı. Önemli bir resim serisini İtalya Venedik'te yapmıştır. Ayrıca Londra'da iki önemli serisi olan Parlamento ve Charing Cross Köprüsü resimlerini hazırladı.
Alice, ve Claude Monet çocuklarla beraber 1881'de Poissy'e, 1883'te Vernon'a taşındılar ve son olarak Mayıs 1883'te Paris'ten 80 km. mesafedeki Giverny'e yerleştiler. Monet, burada bir ev ve bahçe kiraladı. Geri kalan ömrünün büyük kısmını sonradan satın aldığı bu yerde yeşerttiği bahçeyi resmederek geçirdi. İlk önce Ot yığınları serisini yaptı. Farklı yönlerden ve günün farklı saatlerinde ot yığınlarını resmetti. Son olarak da bahçseinin resmettiği Zambaklar serisini hazırladı. İkinci eşi Alice 1911'de, oğlu Jean 1914'de ölmüştür.
Monet, 1923'te katarakt sebebiyle iki kez ameliyat olmuştur. Katarakt olduğu süreçte yaptığı resimlerin genel olarak kırmızı tonlarda olduğunu görürüz, bu katarakt hastalarının görüş biçiminin karakteristiğidir.

Monet, 5 Aralık 1926'da, 86 yaşındayken akciğer kanseri nedeniyle ölmüş ve Giverny kilisesi mezarlığına gömülmüştür.

Resimler Alıntı http://www.ressamlar.gen.tr/claude-monet/
Soldan üst                                                    1.Resim: 
                                            Argenteuil'de Gelincikler / Poppies at Argenteuil
1873. Tuval üzerine yağlıboya. 50 x 65 cm. Musée d'Orsay, Paris
    2.Resim :                  Saint Adresse'de Teras / Garden at Sainte-Adresse1867. Tuval üzerine yağlıboya. 98.1 x 129.9 cm. Metropolitan Museum of Art, New York3.Resim            Bahçedeki Kadınlar / Women in the Garden1866. Tuval üzerine yağlıboya. 256 x 208 cm. Musée d'Orsay, Paris.4.resim  :           Montorgueuil Sokağı 30 Haziran 1878 Kutlaması / The Rue Montorgeuil, 30th of June 18781878. Tuval üzerine yağlıboya. 80 x 48.5 cm. Musée d'Orsay, Paris.
Monet found subjects in his immediate surroundings, as he painted the people and places he knew best. (http://www.metmuseum.org/)